tr en

Blog

Türkiye'nin problemi

Türkiye'nin şu an yaşadığı ekonomik bunalımın yıllar öncesinden alınan yanlış kararlar ve bu konuda somut dayanğı olmayan planlardan ötürü yaşandığını hepimiz zaten biliyoruz. Fakat ülkemiz insanının, Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana yanlış anladığı 'globalleşme' mantığı, bana göre bu durumun asıl sebeplerinden birisidir.

Bir ülkenin Dünya piyasasında yer alabilmesi, o ülkenin global olarak ihtiyaç duyulan hizmet veya malzemeler ile ilgili ticari işlemlere yada direk olarak üretime bir şekilde dahil -yada müdahil- olmasından geçer. Günümüzde cebimizde bulunan akıllı telefondan, sokaklarda bulunan otomatlara kadar birçok elektronik cihazda küresel pazarda söz sahibi büyük firmaların yazılımları kullanılmakta. Bu ürünlerden daha iyi performans sergileyen başka bir ürün olmadığından, bu ürünler kendi alanlarında lideri konumunda. Ayrıca son yıllarda birçok alanda vazgeçilmez olan navigasyon cihazlarının yazılımları da keza bu gibi şirketler tarafından hazırlanıyor. Yine internetin neredeyse her yerine bir şekilde yayılmayı başarmış olan meşhur Amerikan arama motoru firması küresel olarak yalnızca arama motoru ile değil, reklam ve pazarlama, dökümantasyon ve alan sağlama sektörlerinde liderliğe oynuyor. Bu firmalara baktığımızda çalışan profillerinin, küresel farklılıkları -milliyet, din, dil, maddi durum yada siyasi görüş- gözardı edilerek oluşturulmuş oldukça kozmopolit bir yapı olduğunu görürüz. Tüm bu farklılıklara rağmen, yalnızca sahip oldukları bilgiler ile fark yaratmayı başaran bu insanların, basit problemlerle kendini meşgul etmemesi adına sakin bir hayat ile başbaşa bırakıldığını görmüş oluruz. Yani demek istediğim, Google'da çalışan bir bilgisayar operatörünün yada temizlik görevlisinin "AGİ ödemesi ne kadardı", "Acaba sigortam yattı mı?" gibi gereksiz ve saçma dertler ile meşgul olduğunu göremezsiniz. O insanlardan yalnızca işlerini yapmaları beklenir, düşünmek zorunda olmadığı şeyleri düşünerek vakit yada motivasyonlarını boşa harcamaları değil.

Güzel ülkeme dönüp baktığımızda, işverenlerin açgözlülüğü yüzünden çalışanların işleri yerine başka dertlerle meşgul olduğunu çok sık görüyoruz. Sigortası yatmayan, az yatan, kaçak olarak çalıştırılan, az maaş alan -yada bazen hiç alamayan- insanların oldukça fazla olduğu ülkemde, bu gibi terbiyesizliklere bulaşmayacak olan büyük firma ve holdinglerdeki problemlerin de bambaşka olduğunu görmek için bir uzman olmak gerekmiyor. Büyük firmalar, çalışan profillerini oluştururken tabii ki kozmopolit bir düzene müsaade ediyorlar. Fakat konu pozisyon dağılımına geldiğinde birçok büyük yada büyümekte olan firmanın, çalışandan çok müdürü olan birer 'danışmanlık' firmasına dönüştüğünü görüyoruz. 100 kişilik firmanın 50 tane müdürü yada yönetim personeli oluyor. Bu arada otomasyon çözümleri kullanan firmalarda -normal olarak- neredeyse hiç çalışan olmaz. Onları tamamen tenzih ediyorum. Fakat orta ölçekli bir konfeksiyon firmasında, 50 kişilik bir alt kadroyu 50 kişilik bir yönetim ekibi takip ediyorsa, buradaki problem şunlardan birisidir: Ya çalışanlar itaatsiz, yada yönetim yetersizdir. Her ikisi de varsa o firmanın ömrü zaten kelebek kadar olur.

Yakın çevrem bilir, Nisan ayından bu yana işsiz kadrosunda terfi bekliyorum. İş arayışında karşılaştığım en gülünç durum, yönetim personeli arayan firma sayısının alt-kadro arayan firma sayısından daha fazla oluşu oldu. Zaten problemimiz de bu değil mi? Üreten bir ekonomiden, yalnızca tüketen bir ekonomiye dönüşmüş olmamız. Burada yöneticilere yada üst kadro çalışanlarına bir itham yada sitemde bulunmuyorum. Fakat bir ülkede müdür sayısı çalışan sayısından fazla olabilir mi? Eğer olabiliyorsa yıllardır ekonomistlerin yazıp çizdiği o ekonomik piramit yanlış demektir! Çalışanlar yöneticileri, yöneticiler patronları, patronlar ekonomiyi, ekonomi ülkeyi kalkındırır. Kapitalist piramit bu şekildedir. Her ne kadar hiçbir ülke kabul etmese de, günümüz Dünya'sında ticaret kapitalist düzende işler. Ülkenin komünist yada şeriat ile yönetilmesinin bununla pek bir ilgisi yoktur.

Ben kapitalizmi veya onun dayattığı düzeni övmüyorum ayrıca desteklemiyorum. Benim inancım tamamı ile eşitlik ve özgürlükten yanadır. Bu konuda tek dayanğım da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'dir. Fakat bu ülkenin herkes gibi mağdur başka bir vatandaşı olarak, fikri olan bunca insan varken benim de bir yerlere koyduğum son kullanma tarihi geçmiş fikirlerim olduğu aklıma geliveriyor. Onların vitrini de burası.

Sonuç olarak tüm uzmanların ve bilir kişilerin bas bas bağırdığı gibi, üretim ekonomisine dönmeden bu ülkenin kurtulma şansı bulunmuyor. Yani müdürden çok işçi aramamız, bulmamız sonra da istihdam etmemiz gerekiyor. Denize düşenin sarıldığı yılan misali, kalifikasyon ve kalite standartlarından taviz vermeden bunların mümkün olması pek mümkün de görünmüyor. Yani üniversiteden yeni mezun ama en az 2 yıl tecrübeli adayları arayacağınıza, işi yapmayı bilen tecrübeli kişileri yanınıza almayı öğrenmeniz gerekiyor. Aksi halde çok ararsınız.

Yıllar içerisinde küresel pazarda söz sahibi olan firmaların planına uyan tüm toplumlar gibi, biz de tüketim toplumu olmayı başardık. Küresel pazar bardağına düşmüş küp şeker misali eriyoruz. Bari içene faydamız dokunsun da, boşuna erimeyelim!

Yorumlar devre dışı bırakılmış